14.06.2007

the skeleton is weighed



bir zamanlar dünyanın öteki ucunda suya dikilen 25 küçük çubuğun "saf" olan o sırrı yansıtacağına inanılırdı.

balıkların herşeyi bildiği herkesçe bilindiğinden, ışığın oynadığı ufak bir oyun sonucu çubukların sudaki yansımasıyla oluşan balığı görmekse yalnızca o sırrı hissedebilenlere mahsustu.

aslında sır basitti ama sudaki çubuklar kadar da kırılgandı;
çünkü narsis sudaki balığı görmüş ama aşkında boğulmuştu.

7.06.2007

beyaz ay şövalyesi


prenses dulcinée'nin sarayına giden tehlikelerle dolu yolda iki orman cini yaşarmış. adları bizde saklı olan bu cinler en az ormanın kendisi kadar büyülü, her büyücünün bilmek istediği dünyanın tüm sırları kadar da küçüklermiş.

küçük kanatları ve küçük elleri birbirlerine değdiği vakit, ay yalnız onlar için akılları tutar, güneş sadece onlara doğarmış.

işte o zaman yeşil daha yeşil, güneş daha sıcak olurmuş.
aşk kırmızı bir mantara dönüşüp onları korurken, kafalarına taktıkları çiçekten taçlar hiç solmaz, gökten düşen üç elma sonsuzluğun başlangıcı olurmuş.

tıpkı ormandaki tüm kuşların onlara söylediği şarkıdaki gibi;
their clock is ticking, tick tack tick tack
their heart is beating tum tum tum tum tum